Saltanat 100 yıl önce nasıl kaldırıldı?

Kaynak, Getty Images
Günce Akpamuk
Bundan tam 100 yıl ilkin 1 Kasım’da, altı yüzyıllık Osmanlı saltanatı sonlandı. 17 Kasım’da ise son Osmanlı padişahı, İngiltere’nin yardımlarıyla İstanbul’dan ayrıldı.
Birinci Dünya Savaşı’nın arkasından Anadolu’da süregelen işgale karşı ortaya konan Ulusal Savaşım’yle cumhuriyete giden yol açılmıştı.
Peki, 20. yüzyıl başlarında “saltanat” fikri yıkılmaya, sorgulanmaya başlamış mıydı? Mustafa Kemal Samsun’a giderken aklında cumhuriyet oluşturmak var mıydı? Saltanat 1 Kasım 1922’de iyi mi kaldırıldı, halk ve aydınlardan iyi mi tepki görmüş oldu?
Doç. Dr. Ahmet Kuyaş, “Saltanatın kaldırılması, cumhuriyete giden yolu açan en mühim dönemeçlerden biri” diyor ve ekliyor: “Sadece 1 Kasım’da pek fazlaca şahıs halifenin zayıf bir devlet başkanı olarak yönetimde kalacağını düşünüyordu”.
“Vahdettin’in uyguladıkları cumhuriyetçilerin sayısını artırdı”

Kaynak, Getty Images
Birinci Dünya Savaşı sonunda çöken dört büyük imparatorluktan biri de Osmanlı’ydı.
Kuyaş, 1900’lerde cumhuriyetin evrensel bir kıymet olmadığını ve yalnızca Fransa’da bulunduğunu vurguluyor. Portekiz’de 1911 senesinde kurulan cumhuriyetin fazlaca kısa ömürlü bulunduğunu ekliyor.
“Bilhassa batı ve şimal Avrupa’da parlamentoların üstün olduğu bir sistem fazlaca uzun zamandan beri kurulduğu için, oralarda kralları devirmek şeklinde bir niyet yok. Bu Almanya ve Avusturya’da da savaştan sonrasında ve birazcık da galiplerin diretmesi kanalıyla olacak. Doğal Bolşevik Devrimi’nden sonrasında çarlığa son verilecek.”
Sadece Osmanlı’da II. Meşrutiyet sürecini ve Fransa’nın Osmanlı entelektüelleri üstündeki tesirini hatırlatan Kuyaş, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Fazlaca daha genç bir yaştan itibaren cumhuriyetçi olduğu” fikrine inandığını ve azınlık olsalar da onun şeklinde düşünen pek fazlaca şahıs bulunduğunu belirtiyor:
“İsmet Paşa’nın da daha Edirne’de İkinci Ordu’da genç bir yüzbaşıyken cumhuriyetçi fikirler taşıdığını biliyorum. 1913’te de ‘İttihatçılar saltanata son verip cumhuriyeti duyuru edeceklermiş’ şeklinde dedikodular dolaşıyor ortalıkta. ‘Ateş olmayan yerden duman çıkmaz’ diye düşünebiliriz. Aslına bakarsanız sosyalistler de cumhuriyetçi.
“Sadece bizde cumhuriyet fikri kuvvetlenmeye 1916’da Veliaht Yusuf İzzettin Efendi’nin intiharından sonrasında; meclis üstünlüğü fikrine, İttihat ve Terakki’ye kindar bir halde düşman olan şehzade Vahdettin Efendi’nin veliaht olmasıyla başlıyor. İttihat ve Terakki içinde cumhuriyete geçmek isteyenler var.
“Vahdettin’in harp sonrası ve mütareke döneminde yaptıkları, cumhuriyetçilerin sayısını artıracak. Şundan dolayı mesela Ocak 1919’da, seçimleri sınırsız erteliyor, sulh sonuna. Bu fiilen meşrutiyete son vermek demek. 1916-17’de çıkartılmış bazı kanunları kaldırıyor. Bir geriye gidiş var.”
‘Halifenin devlet başkanı olması bekleniyordu’
Yaygın kanıya gore saltanat, Lozan Sulh görüşmelerine hem İstanbul hem de Ankara’nın çağrı edilmesi üstüne “iki başlılığı” bitirmek için alınan bir karar. Sadece Kuyaş, “Bana kalırsa bu yanlış” diyor.
“Elimizde bazı fazlaca kati kanıtlar var ki daha Eylül ayında saltanatın kaldırılmasına karar verilmiş” diyen Kuyaş, şunları ekliyor:
“Mustafa Kemal’in yapmış olduğu bir hile var. Saltanata bağlı bir ekip dostlarını ikna etmek için ‘Saltanatı kaldıralım, eski sultan kadar kuvvetli anayasal yaptırımı olmayan bir halife devlet başkanı olsun’ diyor.
“Örnek olarak Ekim ayının 19’unda Refet Paşa Doğu Trakya’yı, bir halde yönetmek için, İstanbul’a ulaştığında yapmış olduğu konuşmalarda sultan ve saltanattan asla bahsetmiyor, yalnız halifeden bahsediyor. Halifenin zayıf devlet başkanı olması sisteminin memorandumunu, İstanbul hükümetinin bir bakanına veriyor. İstanbul’da yapmış olduğu konuşmalarla bu iyice gün yüzüne çıkıyor.
“Ekimin 22, 23’ü şeklinde Lozan’dan çağrı yeni gelirken, saltanatın kaldırılıp başka bir anayasal düzene geçileceğine pozitif yönde bakan bazı başyazılar çıkmaya başlıyor İstanbul gazetelerinde. ‘Saltanatı şahsiye kalkacak, saltanatı milliye’ gelecek deniyor.
“Şu demek oluyor ki 1 Kasım’dan fazlaca ilkin hem karar verilmiş hem de Ankara’nın yönetiminde olmayan İstanbul’un önde gelen gazetecileri bile ikna olmuş vaziyetteler.”
Sadece Kuyaş, saltanatın kaldırılmasının meşruti monarşinin, doğrusu parlamentolu monarşinin bitmesi anlamına gelmediğini de vurguluyor: “1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılırken fazlaca büyük oranda lehte oy kullanılıyor mecliste fakat o insanların mühim bir kısmı saltanat kaldırıldıktan sonrasında halifenin devlet başkanı olmasını bekliyor”.

Kaynak, Getty Images
İngilizler daha 1919’da ‘cumhuriyetçi general’ diyor
“Mustafa Kemal Samsun’a gitmeden bir ay ilkin, Nisan ayında yazılmış bir İngiliz danışma raporunda kendisinden ‘cumhuriyetçi general’ diye söz ediliyor” diyen Doç. Dr. Ahmet Kuyaş, Erzurum’da hemen hemen kurultay toplanmadan cumhuriyetten bahsedildiğini ekliyor.
“Fazlaca güzel bir anekdot var, Süleyman Necati Güneri’nin anılarında. Mustafa Kemal, Erzurum çevresinde gezintideyken Albayrak Okulu öğrencileri onu görünce yanına gelmiş olarak ‘Yaşasın cumhuriyet’ diye bağırıyor. Bu hocalarının cumhuriyetçi bulunduğunu gösteriyor. Şu demek oluyor ki Mustafa Kemal’in 1919’da, başarıya ulaşıldığı takdirde cumhuriyete geçmek istediğine kati gözüyle bakabiliriz.”
Bu sırada İstanbul’da olan biteni takip edebilenler içinde bu haberleri sevinçle karşılayanlar olmasıyla birlikte korkanlar da var.
Kuyaş, “Vahdettin’in politikasının cumhuriyetçilerin sayısını artıracağını ve Anadolu’dakilerin başarı göstermiş olmaları halinde, 1909’da olduğu şeklinde padişah değiştirmekle yetinmeyip tahtı da bir halde ortadan kaldıracaklarını düşünenler var” diyor.
Ankara Vahdettin’in kaçmasını istiyordu

Kaynak, Getty Images
Saltanat kaldırıldığında İstanbul’un hemen hemen Ankara yönetiminde olmadığını hatırlatan Kuyaş, saltanat kaldırıldığında İstanbul’da devlet kalmadığı için buradaki hükümetin çekilme ettiğini ifade ediyor:
“Fakat Ankara hemen hemen İstanbul’a hakim değil. Mudanya Bırakışması’nda İstanbul’un işgalinin sadece barışın yapılıp onaylanmasından sonrasında biteceği söyleniyor. O nedenle İstanbul’un kurtuluşu 6 Ekim 1923’tür”.
Kuyaş, Ankara’nın Vahdettin’in ülkeden ayrılmasını istediğini, bu yönde politika yürüttüğünü şundan dolayı böylece “eski bir Osmanlı halifesini mahkeme etmekten kurtulduğunu” belirtiyor.
“1 Kasım’dan sonrası birazcık acayip. O güne kadar Ankara’da birçok kişinin ‘hain’ sıfatıyla söz etmiş olduğu Vahdettin, hala halife. Fakat doğal o günlerde birçok nedenden dolayı saltanatla beraber hilafet kaldırılmıyor.
“Eğer Vahdettin’in halifeliği kaldırılırsa yine ‘Vahdettin Efendi’liğe’ düşer ve o süre tevkif edilip mahkeme edilmesi lazım vatan haini olarak. Ankara hükümeti bunu yapamıyor doğal. O nedenle Ankara hükümeti yanlısı olan gazetelerde fazlaca sert ve imalı yayınlar yapılıyor. ‘Bu hala hangi yüzle orada oturuyor’, ‘Halkın galeyana gelip sarayı başına yıkmasından korkmuyor mu’ şeklinde sözlerle onu korkutuyorlar.
“O da İngilizlere ‘Hayatım tehlikede’ diyor ve sığınma talep ediyor. Bu fazlaca parlak bir siyasal manevra. Üstelik bir İngiliz gemisine binerek firar etmiş olması, ezelden beri hain bulunduğunun defacto kanıtı oluyor.”
Kuyaş ek olarak ülkeyi terk eden Vahdettin’in yerine geçecek halifenin normalde taht sırasına gore göreve geleceğini, sadece halifenin Meclis tarafınca seçildiğini vurguluyor:
“Her ne kadar sonuçta sırası gelen şahıs seçilmiş olsa da bu durum meclisin halifeden üstün olduğu gösteriyordu.”
“Mustafa Kemal meclis üstünde denetim istemiyor”
Ilkin saltanatın kaldırıldığını, sonrasında cumhuriyetin duyuru edildiğini, bunu hilafetin kaldırılmasının izlediğini ve anayasanın son olarak hazırlandığını vurgulayan Kuyaş, “Şundan dolayı anayasa yapılacak olursa üçte iki çoğunluk lazım. Bu iki taraf için de fazlaca güçtü. Cumhuriyet için mecliste 158 şahıs oy vermişti. Bunu unutmamak lazım. Bu sayı üçte ikinin fazlaca altındaydı” diyor:
“Ziya Gökalp’in Büyük Saldırı’dan bile ilkin, Temmuz ayında piyasaya sürülen bir makalesinde, ‘Geçmişi ne kadar şanlı ve parlak olursa olsun saray düşmanlarla ortaklaşa iş yapmış olduğu saptandığında tüm bu şanını, parlaklığı sıfırlamış olur” diyordu.
“Şu demek oluyor ki Ziya Gökalp Bey, zaferden evvel sarayı aradan çıkarmış esasen. Saltanatın kaldırılacağına ilişkin planlar ortaya çıktığında İstanbul basınında pek de ittihatçı falan olmayan Ahmet Güvenilir Yalman şeklinde bir gazeteci bile bunu pozitif yönde karşılıyor.
“Gerçi o günlerde yeni bir anayasa yapılıp halifenin zayıf bir devlet başkanı olarak varlığını sürdüreceğine dair düşünceler var sadece Mustafa Kemal bunu istemiyor. Şundan dolayı o gene bir tür meşrutiyet olacaktı.
“Cumhuriyet olması; yansız, partisi olmayan bir devlet başkanından kurtulma yolu oluyor. Bu da artık tamamen parlamento üstünlüğünü elde etmiş olan grubun, herhangi bir engel ve denetim olmadan istediği şeklinde siyaset yapmasını sağlıyor.
“Saltanat ve halifeliğin kaldırılması başka bazı köklü reformlarda gördüğümüz muhalefeti yaratmıyor. Saltanatın kaldırılmasını istemeyenler bile bir süre sonrasında ‘Bu şekilde de olur tamam canım’ diyor.”
Yoruma kapalı.